Metrobüs istikamet, istikamet Anadolu toprakları. Biniyoruz metrobüse, geçiyoruz karşıya. Uzunçayır'da iniyoruz, bir otobüs geliyor daha sonra. E-10 numarası, "S.GÖKÇEN HV.LM." yazıyor tepesinde, biniyoruz. Bir soru daha takılıyor aklıma; neden bu otobüsteyiz biz? Neden Sabiha Gökçen'e gidiyoruz?
Ne kadar sürüyor yolculuk, bilmiyorum. Bir süre sonra iniyoruz otobüsten, koca bir alan. Biraz yürümemiz gerek ama asıl ulaşmamız gereken yer için, öyle de yapıyoruz. Tezahuratlarla ilerlerken, karşıda kalabalık, kıpkırmızı bir alan görüyoruz. Gökyüzünü fişekler aydınlatıyor, el ele yürüyoruz kalabalığa doğru, aralarına karışıyoruz.
Halbuki Edirnekapı'da sevgilimle buluştuğumda da, Sabiha Gökçen otobüsüne bindiğimde de kafam yerinde, biliyorum ne yaptığımı. Daha doğrusu bildiğimi sanıyormuşum, onu da alandaki tezahuratlar esnasında fark ediyorum.
Yüzüm değişiyor bir anda, yanımdakilere dönüp "Ne yapıyoruz ulan biz burada" diye soruyorum. Mal gibiyim o anda, akşam 18:30'dan itibaren attığım her adım boş, her hareketim bilinçsizmiş. O an anlıyorum.
Bir hareketlenme oluyor sonra, bir adam çıkıyor kalabalığın önündeki platforma. Yanında eşi, kızları. Omzunda 2 yaşındaki oğluyla bir adam beliriyor karanlığın içinde, ve kıyamet kopuyor. Meşaleler, fişekler yeri göğü kızıla boyuyor.
İlk tanışmamızda, Brezilya formasıyla Rüştü'yü avlayıp "alsak ya şu adamı" dedirten adam.
Aldığımızda bizi heyecanlandıran, topu ayağına ilk alışında topla birlikte aklımızı da alan adam.
Rakam verip kafa açmayacağım, istatistiklerin ağzına ağzına vuran adam.
Hareketleriyle, golleriyle taraftarından spikerine, rakibinden yöneticisine herkesi şekilden şekle sokan adam.
Bizi defalarca sokaklara döken, sevinçten delirten, her bakışıyla, her duruşuyla içimize işleyen adam.
Daha bir gün önce evinin önünde sarıldığım, sarılırken "kaptan çok seviyorum ben seni" dediğim adam.
Anlıyorum nihayet, dank ediyor kafama. "O adam"ı uğurluyorum ben orada. Ama Mabed'de değiliz, Çubuklu yok üzerinde Kaptan'ın. Oradaki varlığımız da dahil olup biten her şey inanılmaz derecede saçma.
İniyor sonra "adam" platformdan, uçağa biniyor. Havalanıyor uçak, görmüyoruz biz o esnada. "Gitti" diyorlar sadece. Söylemesi, dinlemesi o kadar kolay ki, peki ya hazmetmesi?
Gidiyor iki gözümüz, canımızın içi, gidiyor "adam."
Aklımızı da alıyor o ilk topla buluştuğunda yaptığı gibi, götürüyor yanında.
Düşlerimizi götürüyor, sevinçlerimizi;
Belki de ellerinde yükselecek bir Avrupa Kupası hayallerimizi.
Çocukluğumuzu götürüyor, ilk gençlik heyecanlarımızı.
Umutlarımızı götürüyor, gözyaşlarımızı.
Çubuklu baki kalır elbet ama, alıp götürüyor bir yanımızı.
Biniyor uçağa, gidiyor "adam."
Dönüyoruz otobüse, aklımızda bambaşka hayaller.
2 sene sonraki jübilesi, vakti geldiğinde giyeceği takım elbisesi.
Ama olmuyor yine de, hazmedemiyorum. İdrak yollarım kapanmış, almıyor aklım olan biteni.
Halen 1 Ekim günündeyim, hem kim inanır senle ayrıldığımıza?
Ben de inanamıyorum işte, başa sarıyorum sürekli.
Ve biliyorum..
Biliyorum ki kolay değil bu kadar, böyle bitmeyecek.
Dilimizde sürekli aynı nakarat, huzurlu ol oralarda güzel adam;
"Sana bunu yapanlar hesap verecek."
Onur İNAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder