30 Ocak 2012 Pazartesi

Papermoon'lardan "Fenerbahçemiz"e

Yıldırım Demirören;

"Ben Beşiktaşlı'yım" diyen herkesin tepki göstermesi, fırsat buldukça istifaya davet etmesi gereken bir isim. Transferdeki savurganlığıyla kulübü kendisine borçlandırması bir yana; Beşiktaş'ın büyüklerimizden dinlediğimiz değerlerini koruyamadığı için.

Bu nedenle O'na gösterilen tepkilerin nedenini anlıyorum, bir konu haricinde.

Şu "Fenerbahçe'miz" meselesi hani.

Beşiktaş taraftarına göre Demirören Beşiktaş'ı es geçerek Fenerbahçe'yi sahiplendi.

Peki mesele gerçekten böyle mi? Yani zaten topun ağzında olan Demirören; sadece Fenerbahçe'yi korumak adına mı bu tür şiddetli tepkileri göze aldı. Ya da şöyle soralım; Demirören gerçekten zannettiğiniz kadar aptal bir adam mı?



Ne dedi Yıldırım Demirören? "Reyting uğruna Fenerbahçe'mizin adı kullanılıyor" dedi, "8 takım bu sürecin içinde" dedi.

Açıklama ve destek maksatlı yorumlar genellikle "Kulüpler Birliği Başkanı" sıfatını taşıdığı için böyle bir söylemde bulunduğu çizgisinde birleşti.

Şike soruşturmasında kayıtsız şartsız Fenerbahçe'nin karşısında olan kesim tarafından ise "Beşiktaş Başkanı bile kendi takımından çok Fenerbahçe'yi koruyor, Fenerbahçe el birliğiyle kollanıyor." dendi.

Yani laf yine döndü dolaştı "Fenerbahçe kollanıyor"a geldi. "Fenerbahçe'nin reyting uğruna adının kullanıldığını" belirten Demirören; burada da Fenerbahçe'yi ön plana çıkardı. Beşiktaş'ı ise "diğer 7 kulüp" arasına gizledi.

Sonuç olarak; taraftar-yönetim el ele; basın toplantılarında, sanal platformlarda, Ataşehir'de-Saracoğlu'nda bağıra çağıra "58. madde değiştirilemez" diyen Fenerbahçe; kamuoyunun gözünde yine "58. madde ile korunmak isteyen kulüp" haline getirildi.

Yöneticilerinin 58. maddedeki değişikliğe destek verdiği açık olan Beşiktaş'tan söz eden var mı? Peki 58. madde için yapılan değişiklik teklifi kabul edilseydi; ihale kimin üzerine kalacaktı? "İstemiyoruz" diyen Fenerbahçe'nin mi yoksa "İstiyoruz" diyen, ve bahane olarak da Fenerbahçe'yi gösteren Beşiktaş'ın mı?

Beşiktaşlı arkadaşlar; Yıldırım Demirören'e her şekilde tepkinizi gösterin. Ancak bu konuda kızması gereken sadece Fenerbahçe taraftarıdır. Çünkü Demirören; o toplantıda Beşiktaş'ın ismini dahi geçirmeden "diğer 7 kulüp" parantezinde Beşiktaş'ı korumuş, ve bunu Fenerbahçe'nin adını kullanarak yapmış, ortaya Fenerbahçe'yi atmıştır. Bugün dahi Beşiktaş da yargılandığı halde "kollama" geyiklerinin Fenerbahçe üzerinden yapılması; Demirören'in başarısının ispatıdır.



Kaldı ki değil Kulüpler Birliği; federasyon başkanı olsa dahi Fenerbahçe'yi savunmak; Demirören'e kalmamıştır. Çünkü "Demirören" dendiğinde aklımıza ilk gelen, geçmiş yıllarda Fenerbahçe'ye karşı gösterdiği düşmanca tutumlardır. "Ezik" türevinde hakaretler savurduğu demeçleridir.

Her şeyi geçtim, Papermoon oradadır. Orada yenen yemeğin tadı damakta ne kadar kaldı bilinmez ama;

Hesap halen ortadadır.

Onur İNAL
#sanasozyinebaharlargelecek

https://twitter.com/#!/pikuee

26 Ocak 2012 Perşembe

Temiz'lig Algınızı Sevsinler

İlginç bir süreç yaşıyoruz 3 Temmuz'dan bu yana. Gerçek anlamda futbolun temizliğini savunup adalet isteyenleri bir tarafa koyarsak; sürekli renk körlüğüyle dolu ve bilgisizce yorumlar görüyoruz şike soruşturması hakkında. Neler gördük, ne tiplerle tartıştık, kimlere dert anlattık. Cahilliğine mantıksızlık ekleyenleri mi sayalım; yoksa geçmişten kalan hırslarını "temiz futbol" kılıfına sokup kin kusanlardan mı dem vuralım?

Emek gaspına yeltenenleri gördük mesela; inşaat işiyle uğraşan yöneticilerin "inşaat" terimlerine yüklenip; kendi yöneticilerinin "demir"li telefon görüşmelerini görmezden geldiler. 300 bin türevinde rakamlar için "üfürükçü" açıklamalarına inanmadılar kendileri dahi; yine de yüzsüzce kupa istediler.

Kupa isteyen bakanlar, milletvekilleri gördük; hangi cesaretle, hangi yetkiyle böyle konuştuklarını anlamasak da yazdık hepsini bir kenara. Binlerle ifade edilebilecek bir oy potansiyeli için, milyonlarcasını riske ettiler.


Kendi teknik direktörü ve yöneticisi cezaevinde olduğu halde "şikeci Fenerbahçe" diyecek kafaya erişenleri gördük; ve "aklanın da gelin" dedikleri halde kutladılar tahliyeleri. Muhtemelen beraat zannettiler. Daha da komiği; "demek ki biz şike yapmamışız, bak bizimkiler salıverildi" diyenler oldu söz konusu kitleden; tahliye kararının zaten şikeyle suçlananlar için çıkarıldığını bilmeden kendilerini cümle aleme güldürdüler.


Göksel Gümüşdağ'ın sözlerine göre Holosko'yu kupa finali öncesi tehdit edip oynayamayacak hale getirenler; 7 aydır Emenike üzerinden yüklendiler.


Adnan Sezgin'in, 2007 yılında PFDK başkanvekili Recep Özcan'la yaptığı görüşmelerde, cezalara nasıl ayar çektiğini unutanlar; utanmadan "temiz lig" istediler. Ve Kadir Murat Yıldız'ın Oda TV'de Trabzonspor hakkında kaleme aldığı yazıya tepki veren Galatasaraylı'lar gördük; taraftarlığın ne kadar ucuzlaşabileceğini gösterdiler.

Ve basını gördük; söz konusu Fenerbahçe olduğunda eşgal fotoğraflarına kadar çarşaf çarşaf basıp, aleyhte bir güzel kamuoyu oluşturarak tarafsız kesime "aa, demek ki yapmışlar" dedirtmeyi başaranları; iş Trabzonspor'un tapelerine geldiğinde meslek ahlakını unutanları, kalemini satanları.



Bilen konuştu, bilmeyen konuştu.

Bize "tarla'yı açıkla kardeşim" diyenler oldu meselâ; ama biz tarla'lardan hiç kaçmadık, sürekli "adil bir soruşturma istiyoruz" diye bağırdık.  Ama bize "tarla" diyen bir Allah'ın kulu; Tahir Kıran, Yusuf Turanlı, Fahri Tatan üçgenini ve tam ortasındaki İbrahim Akın'ı açıklayamadı.

Daha ilk günden, bir takım bilgilerin emniyet'ten nasıl; daha da önemlisi "neden" sızdırıldığına dair sorular sorduk; karşılık bulamadık.

"Hayatında top görmemiş Baransu, Rasim Ozan ne ara futbola el attı; bu adamlar Ergenekon&Balyoz safsatalarıyla cezaevine atılan insanları da ekranda linç etmiyorlar mıydı?" diye sorduk; diğer cemaat kaynaklı süreçleri hatırlattık; çıt çıkmadı, cevap alamadık.

Operasyonun neden seçim sonrasına bırakıldığından tutun da iddianame'deki çelişkilere kadar bir sürü sorumuz vardı; ama cahillik çaresiz bıraktı bu soruların muhataplarını.

Fenerbahçe'yi Şampiyonlar Ligi'nden men edenin UEFA olmadığını artık Trinidad&Tobago'dakiler dahi biliyorken; "Temiz olsaydınız UEFA sizi men etmezdi" diyen beyin ziyanları var memlekette. UEFA ve TFF'nin neden CAS davasında topu birbirine attığını bal gibi bilen; ancak mevzu Fenerbahçe olduğunda yüzsüzleşen sürüngenler var her yerde.

Cezaevindeki her insanın suçlu olmadığını bildiği halde "Aziz Yıldırım madem suçsuz, neden cezaevinde" diyecek kadar iğrençleşen var; ibretle izliyorum.

Evet, belki haddimi aşıyorum. Bilmemek ayıp olmasa dahi, bilmediği halde Fenerbahçe'ye yüklenenlerin cahilliklerini, mevzu Fenerbahçe'yken "şike" deyip, Trabzon ve Beşiktaş konusunda dilini yutanları bilerek, isteyerek aşağılıyorum. Ve Kızılay, hangi ara beyin dağıtmaya başladı, gerçekten bilmiyorum.

Kendisiyle çelişmek pahasına Fenerbahçe'ye saldıranları görüyor, ve karşımdaki renk cümbüşünü bir kere daha farkediyorum.



Taraftar ve yönetim olarak bağıra çağıra "58. madde değişmesin" dediğimiz halde bizlere 58. madde üzerinden yüklenenleri hatırlıyorum sonra; beyaz mendil sallayanlara bakıyorum.

Galatasaray tribünlerinin "Fenerbahçe kümeye" tezahuratları eşliğinde "şike"yi; hem de Ankaragücü karşılaşmasında protesto ettiğini görüyorum. Ve "ironi" kelimesi ete kemiğe bürünüyor Galatasaray tribünlerinde..

Temiz futbol kavramı bu seviyeye geldiyse; kapatalım dükkanı artık. Sokak arasında dahi yasaklansın futbol.

"Öldü" diyorlar ya hani; futbolun öldüğünü asıl şimdi anlıyorum.


Onur İNAL
#sanasozyinebaharlargelecek

https://twitter.com/#!/pikuee

23 Ocak 2012 Pazartesi

Galatasaray Diye Bir Şey Var!

Nihat Özdemir divan toplantısında sordu; "Galatasaray neden bu kadar bağırıyor?" Ve kendine göre cevapladı ardından. Rakamlar vererek, ekonomik değerleri karşılaştırarak. Fakat cevap bununla sınırlı değil, olamaz. Çünkü rakam ve istatistikî bilgilere dayanan bu cevabın yanında; mantık çerçevesinde cevaplara da ihtiyacımız var.

Federasyonun avukatı değilim. Ancak Galatasaray sürekli federasyona sallıyor ya hani, artıyor kafamdaki sorular;



Felipe Melo misâl. Basın kısmını geçtim; "Hakemler Emre'yi kolluyor" geyiğini ısıtıp ısıtıp önümüze koyan lise medyasından aksiyon beklemek zaten hata ama; ne ilk yarıdaki İ.B.B maçında rakibine arkadan attığı kafaya, ne de Beşiktaş maçının sonunda yaptığı harekete, ne de detaya girmeyip maç maç toplamaya gerek görmediğimiz meselelerine ne ceza gelmiştir?

Akreditasyon kartı teknik direktörler için gereksiz bir detaydır. Bu konuda hemfikiriz ancak aynı meselede Schuster'in takmadığı kart sıkıntı haline gelirken; talimata ısrarla uymayan Fatih Terim'e 2. kez ceza verilemediği için mi talimatname değiştirilmiştir?

Pfdk tarafından "Ayartma yok" kararı verildi hani; peki Amrabat, kendisine rahatlık battığı için mi arıza çıkartıp A2'ye gitmiştir?

Ne olursa olsun, hazırlık maçında dahi seyircinin sahaya girmesi yanlıştır; cezası da bellidir. Söz konusu Fenerbahçe olduğunda da, ceza faiziyle verilmiştir. Peki tribündeki bıçaklama olaylarının cezası 60 bin tl midir? "Tırnak makası" diyelim, ille de rambo bıçağı ile birilerinin boğazının kesilmesi mi gerekir?

Tüm bu sorular dolanıyor kafamda ve çelişkiler içerisindeyim sürekli. Art niyetli değilim; ancak federasyonu öpüp başına koyacağı yerde neden bu kadar çok bağırıyor Galatasaray?



Federasyon nezdinde tüm futbolcular eşittir ama; söz konusu Felipe Melo olduğunda hangi cepte saklanıyor "kırmızı"lar?

Kurallar asla kişiye özel olamaz ama; Fatih Terim'in artık göstermesinin gerekmediği bir akreditasyon kartı var.

"Ayartma" yapılmamıştır, yapılamaz; peki daha ne kadar A2'ye gidecek Ali Turan'lar, Amrabat'lar?

Pfdk affetmez, cezayı keser ama; ne durumda, hangi şartlarda kapanır stadlar?

Ve en önemlisi de;

Federasyonun kimseye "fikstür" dahil herhangi bir konuda ayrıcalık tanıdığına inanmıyorum ama;

Galatasaray diye bir şey var!


Onur İnal
#sanasozyinebaharlargelecek

https://twitter.com/#!/pikuee

19 Ocak 2012 Perşembe

Tahliye Her Şeyi Affeder Mi?

198, 199, 200, 201..

Uzayıp gidecek belki de..

Ne zaman bitecek peki her geceyi ertesi güne bağlayan saatte göğsümüzün sol tarafına attığımız çentikler? Ne zaman gelecek o hep coşkuyla haykırdığımız güzel, güneşli günler?

Eminim ki farklı görüşler vardır bu konuda; ancak çoğunluğun cevabı “Aziz Yıldırım cezaevinden çıkınca” ise işin rengi biraz değişir. Hayır, hayır. Aziz Yıldırım muhalifi falan değilim, hiç olmadım. “Aziz Yıldırım’ı bu süreçte ayrı tutmalıyız” diyenlerden hiç değilim, aksine. Nasıl O'nu Fenerbahçe’nin üzerinde görmüyorsam, Fenerbahçe’den ayrı da tutmuyorum. Ayrı tutmadığım için gün sayımını ona endekslemiyorum. Ayrı tutmadığım için  Aziz Yıldırım özgürlüğüne kavuştuğunda içinde bulunduğumuz savaşın bitmeyeceğini düşünüyorum.



Özgürlük kavramını küçümsemiyorum, yanlış anlaşılmasın. Fenerbahçe yöneticisi ünvanıyla olsun ya da olmasın, “suçsuz” herkesin özgürlüğüne kavuşması taraftarıyım. Er ya da geç cezaevinden çıktığında yöneticilerimiz, hep birlikte kutlayacağız, yeri göğü inletecek sevincimiz. Tedirgin olduğum tek konu, sürece yönelik tepkilerimizin azalması, hatta her şeyin biteceğini zannetmemiz.

Bitmeyecek bu kabus, bitmeyecek kötü günler, ancak gerçek şu ki; güçleneceğiz. Sahada, masada, medyada, sokaklarda ve meydanlarda daha güçlü bir Fenerbahçe olacak, biraz da düzelecek ruh halimiz.

Ancak beklediğimiz tahliyeler geldiğinde oluşabilecek en ufak bir konsantrasyon bozukluğu dağıtır bizi. Hasret bitecek, kutlayacağız ve olaya daha fazla endekslenmiş olacağız. Saha diliyle konuşursak o maçın sevincini kısa süreli yaşayıp önümüzdeki maça bakacağız.



Olası tahliyeler, unutturmayacak bize olan biteni;

Unutmayacağız meydanı boş bulanları, tutuklamalardan sonra peyda olan ekran delikanlılarını.

Unutmayacağız değişmesine karşı olduğumuz madde üzerinden isim vermeyerek de olsa bize sallayanları.

Unutmayacağız atılan manşetleri, yapılan haberleri,

Lugano’yu, Santos’u, Niang’ı ve özellikle de Emenike’yi.


Ve bütün bunların hesabını daha güçlü şekilde soracağız.

Çünkü Aziz Yıldırım’ın cezaevinden çıkması sürecin son bulması demek değil, yola güçlenerek devam etmektir.

Çünkü asıl savaşımız Aziz Yıldırım’ı Aziz Yıldırım yapan Fenerbahçe’dir.

İsnat edilen suçlar, iddianame’deki çelişkiler ve federasyonun tavrı ortada, en büyük isteğimiz aklanmak, suçluysak da cezamızı en ağır şekilde çekmektir.

Fenerbahçe aklanana kadar bitmez bu süreç, bitmez 201’den devam ederek sayacağımız günler.

Çünkü halen iple dolaşıyoruz boynumuzda;

İpi koparmak da, kendi sandalyemizi tekmelemek de bizim elimizdedir.

Onur İNAL
#sanasozyinebaharlargelecek

17 Ocak 2012 Salı

Peki Senin O Tribünde Ne İşin Var?

Fenerbahçe-Gaziantepspor maçı, Mabed’deyim. Maçın henüz ilk yarısı, 0-1 gerideyiz. İki tane yaşını başını almış adam var hemen önümde. Sürekli söyleniyor biri; takıma, oyuna, oyunculara. Memnun etmek zor zat-ı muhteremi.

O esnada Alex alıyor topu, kaptırmış gidiyor. Önündeki Stoch’la ver-kaça giriyor. Veriyor, alıyor.  Ve hemen ceza sahası önündeki Gökay’ı görüyor. Veriyor, alamıyor. Alsa belki de pozisyona girecek. Ancak 19’luk Gökay, Alex’in koşu yaptığı yer yerine başladığı yere atıyor, pozisyon heba oluyor. Tribünlerden reaksiyon anında geliyor, müthiş bir uğultu yükseliyor. Gökay da başını ellerinin arasına almış; “Ne yaptım ben” der gibi bakıyor.

Ve günün sözü, hemen önümdeki zat-ı muhteremden geliyor. “Ne işi var bunun bu takımda?”



Şöyle bir bakıyorum, “ya sabır” çekiyorum. Tahammülsüzlüğün bu kadarını kaldıramıyorum çünkü, ister istemez kızıyorum. Sadece Gökay’a değil tavrı tabi, dedik ya her şeye homurdanıyor. 2. yarıda Alex’in ceza alanı içinde yerden seken topa ayak üstüyle yaptığı vuruştan sonra verdiği tepki misâl; sinir katsayımı tavana sıçratıyor. Farklı şekilde üstten auta giden topun ardından Alex’i “artistlik” yapmakla suçluyor.

Aslında bu bile, skor taraftarı olduğunun en net göstergesi ancak, sakıncalı olan zihniyeti. Alex’e dil uzatması zaten başlı başına bir faciayken, Gökay’la ilgili sarfettiği söz daha çok yer ediyor aklımda. Çünkü tribünden gelen uğultular moral bozsa da, bu tip düşünceler münferit de olsa daha tehlikeli.

Çünkü bu zat-ı muhterem; “Yahu neden biz oyuncu yetiştiremiyoruz” buyuracak ilk milli maçta. Sanki Gökay’ın ilk hatasında takıma alınmasına tepki veren kendisi değilmiş gibi; son dakikalarına beraberlikle girdiğimiz Manisaspor maçında oyuna giren 17’lik Recep Niyaz’a burun kıvıranlar yokmuş gibi.



Bundandır gençlerin çekingen tavrı, bu tip adamlardandır hocaların gençleri nadiren oynatması. Tribündeki uğultu anlık tepkidir, eleştiri her daim kabul edilebilir. Gözümüz geleceğin Messi’lerinde ya hani, bu şartlarda yeni bir Emre dahi nasıl yetişir?

Ve bu sezonun onur mücadelesi kısmını da geçtim, güzel bir futbol nesli için değişmeli bu kafalar. Kimseye “gelme” demek haddimize değil ancak sormadan edemiyorum; Gökay’ların, Recep’lerin bu takımda işi yoksa, senin o tribünde ne işin var?

Onur İNAL
#sanasozyinebaharlargelecek

8 Ocak 2012 Pazar

Mantığınızı Köreltmesin Renkler

Çelişkiler içindesin kardeşim; kaybolmuşsun binbir çeşit zıt fikrin içinde.

Cemaat kültürüne karşısın, sivil diktaya muhalifsin, dibine kadar hem de. Farkındasın gazetecilere, aydınlara, askerlere yapılan zulmün; farkındasın hukuk katliamının. “Sığır” gibi bakmak yerine araştırıyor, sorguluyorsun. Ergenekon&Balyoz safsatalarını çürütecek tonla dosya açığından haberdarsın. Medyanın tetikçilik işlevini de anlamışsın üstelik; gizlilik ihlalleriyle çarşaf çarşaf yayınlanan belgelerin kamuoyunda “demek ki suçları var” algısını oluşturma amacı güttüğünün de bilincindesin.



Fakat gel gör ki, algıda seçicisin.

Çünkü tuttuğun takım Fenerbahçe’nin rakibi; ve bu durum, inandığın davalardaki hukuk katliamlarının aynısı yaşansa dahi Şike Soruşturması’nda Fenerbahçe’yi kafadan mahkum etmenin en büyük nedeni. Mantıklı düşünceler değil, renkler kuşatmış zihnini.

Gel açık konuşalım, kıvırmadan cevap arayalım bazı şeylere.

Misâl; iddianame’nin, ek delillerin basına dağıtılan kopyalarında neden bazı sayfalar, klasörler eksik; hiç sordun mu kendi kendine? Hiç düşündün mü Ergenekon sürecinin en büyük tetikçileri Rasim Ozan’ların, Baransu’ların ne işi var futbolla diye? Yasaklara rağmen basına servis edilen belgeler peki? “Yahu ne işi var bunların gazetelerde, yasak değil mi?” demedin mi bir kere bile?

Söyle, çekinme. İnandığın davalarda sorduğun hiçbir soruyu sormadın, inanmak istediklerine inandın. Aziz Yıldırım bir Tuncay Özkan, bir Mustafa Balbay değil belki evet, ancak onlarla aynı şekilde yargısız infaz edildiği halde ses çıkarmadın. Adalet isteğin değil, renk aşkın galip geldi çünkü, cemaat karşıtı olmana rağmen sırf “sidik yarışı” kültürün yüzünden, tercihini cemaatin beslediği kamuoyuna dahil olmaktan yana kullandın.



Bu ülkeye hizmet eden askerler tutuklandığında “demokratikleşiyoruz” diyen sivil dikta yalakası kesimden bir farkın olsun. Darbe safsatasıyla yapılan tutuklamalar “cemaat oyunu”; Aziz Yıldırım tutuklanınca “yapmıştır”, yok öyle. Ve uyandırayım; cemaate karşı ilk defa milyonlarca kişiden oluşan bir kitle tepki vermekte.

Evet, büyük direnişi başlatan Fenerbahçe; ancak renkler üzeri zamanlar yaşıyoruz bu ülkede. Ve unutma; bu ülkenin geleceği için, abartısız tutukluluk süreleri için, haksız yere cezaevlerinde çürütülen insanlar için hukuk katliamlarına tepki göstermek, ve ilk seçimde hesap kesmek hepimizin elinde.

Onur İNAL


2 Ocak 2012 Pazartesi

Oldum RengâRengâRenk..

Taraftar olmak, bir kulübe bağlanmak güzel şeydir. Aidiyet hissi, varlığınla verdiğin desteğin hazzı tarifsizdir. Ama dedik ya işte; “bir” kulübe bağlanmaktır aslolan. Misal arkadaşım, sen. Kimsin, nesin bilmem. Tek bildiğim bu ülkede geniş bir kitleye yayıldığın, ve “gerçek” taraftarların senden duyduğu rahatsızlıktır. Ve tutarsız hareketlerindir bunun en büyük nedeni.



Çünkü;

Sıcacık evinde, üzerinde siyah-beyaz eşofmanların varken, yöneticisi olduğun taraftar portalının girişinde Trabzonspor’a kutlama mesajı yayınlayan da sensin, takımınla maç yapmaya gelen Trabzonsporlu futbolculara “Lütfen bizi yenin” diyen de.

Takımının Galatasaray’la yapacağı maçtan 3 hafta önce “Umarım Galatasaray şampiyon olur” şeklinde demeç veren yöneticine destek veren de sensin; Galatasaray şampiyon olduktan sonra Florya’daki kutlamalara giden de.

Tüm bunları pişkinlikle yaparsın; ardından siyah-beyaz kaşkolu boynuna dolarsın. Tribünde “Beşiktaş’ım oley” diye bağırırken zerre utanmazsın.

Yalnız değilsin tabi ki, türevlerin de var. En yakın örnek de şike iddianamesinde adı geçen Trabzonspor’un taraftar yürüyüşüne katılan Galatasaraylı’lar. Sivasspor maçı için teklif edilen 300 bin doları “üfürükçü içindi” şeklinde açıklayıp “Temiz futbol” yürüyüşü yapanlar hani, ve destekçileri. “Saldır Galatasaray” asıl bu zamanlarda anlam kazanır onlar için; ki Galatasaray’ın kazanmasından ziyade, Fenerbahçe’nin kaybetmesidir nihaî hedefleri.

En önemlisi de, takdire şayandır cahillikleri. En basitinden sorsan; “Arkadaşım, madem iddianame ortada, neden basına dağıtılan kopyasında eksik sayfalar var, ek klasörler neden eksik” Şeklinde bir soru, mavi ekran verir. Tarif edemezsin yüzünde oluşacak rengi. Fenerbahçe lehindeki bölümlerin makaslandığından haberdar mıdır, bilinmez. Ancak cevap niyetine muhtemelen “gizlilik” der. Gizliliği bilir; ancak işine gelmeyen bir kavram olan masumiyet karinesini bilmez. Herhangi birinin aleyhinde kamuoyu oluşturma tekniğinin en büyük malzemesidir; sorgulama eksikliğinden ötürü. Ve Fenerbahçe düşmanlığıdır en belirgin özelliği, ne anlatsan fayda etmez.

Temiz futbol isteyen, kendi takımını adam gibi destekleyenler bir yana; diğerlerine önerilerim var, naçizane.



Hem Beşiktaş’ı, hem de Bursaspor’u tutup Trabzonspor’a sempati duyanlar; “re re re, ra ra ra” diyen Trabzonsporlu’lar; üstünde sarı-kırmızı forma, boynunda siyah-beyaz kaşkol varken Trabzonspor taraftarıyla birlik olup yürüyeduranlar;

Birleşin, kurun kendi takımınızı. Kirletmeyin daha fazla kulüplerinizin adını. Öyle de yetiyoruz size nasılsa, böyle de. En azından desteklediğiniz tek kulüp olsun sizin de. “Bukalemungücü” olsun kulübün adı, amblem zaten belli. Sizin gibi olsun formalarınız, gökkuşağı kıvamında, rengârenk. Ve hazır biz sizi veteriner hekim Niyazi Gül’e havale etmişken, O’nu da kulüp doktoru yapın, gitsin.

En güzeli de, senede 6 kere yenilip kahrolacağınıza, 2 kere yenilin Fenerbahçe’ye; işkence çabuk bitsin.

Onur İNAL
#sanasozyinebaharlargelecek