29 Aralık 2011 Perşembe

Bak Şu Konuşana!

“Bu ateş üfleyerek sönmez.”
“Süreç hızlandırılsın.”
“Suç varsa gereği yapılsın.”
“Tarih hepimizden hesap sorar.”

Ve son olarak; “58. Maddede yapılmak istenen değişikliğe karşıyız.”



58. madde için hemfikiriz Galatasaray’la; o konuda sıkıntı yok. Sosyal medya platformlarında verdiğimiz sanal tepkileri; 25 Aralık Pazar günü düzenlenen Büyük Fenerbahçe Mitingi’nde Rıdvan Dilmen’in “Ben 58 falan bilmem, tek bildiğim rakam 1907’dir” ve Alpaslan Akkuş’un  “Fenerbahçe pazarlık yapmaz” şeklindeki ifadeleriyle reel hayata da fazlasıyla geçirdik. Nihat Özdemir’in fikirlerine karşı olduğumuzu, bizi veya başkasını bir takım menfaatler uğruna kollamak isteyenlere izin vermeyeceğimizi dosta düşmana gösterdik.

Dilimize pelesenk oldu “adalet” sözcüğü, evet. Bıkmadan, usanmadan renkler üzeri bir adalet sistemiyle yargılanmak istedik. Peki yazının başındaki açıklamaları yapan Galatasaray’ın tek sıkıntısı “adalet” midir? Sporun temiz kalması adına mıdır bu isyanlar?

Bir yandan “Fenerbahçe, saygı duyduğumuz bir rakibimizdir” demek; bir yandan da medya tarafından ortaya atılan tek kulüp Fenerbahçe’yken “acil karar” beklemek ve sanki hedef gösterilen başka kulüp varmış gibi daha ilk günden “isim vermiyoruz, kim suçluysa gereği yapılsın” havalarına girmek midir adalet?

58. madde konusunda “Bizde böyle bir şey olsa cezamızı çekerdik” türevinde yorum yapanlar misâl; gerçekten cezalarını çektiler mi? Kepez Belediyesi’nin ne günahı vardı peki? Cemal Nalga skandalının gerçekleştiği 2009-2010 sezonunda ligi 37 puanla 15. sırada tamamlayarak küme düşmesi gereken Galatasaray’ın suçu sabit olduğu halde “-5” puan cezasının affedilmesi, bu sayede 42 puana ulaşması ve tüm ihalenin 40 puanlı Kepez Belediyesi’ne kalması hanginizin içine sindi? Geçtiğimiz hafta “2009’da basketbol takımımızı bizim düşürmemiz gerekiyordu” dedi Adnan Öztürk, ancak malumunuz, artık geçti.



Şimdi kimse bize adaleti anlatmasın, sporun temizliğinden dem vurmasın. Galatasaray; bize ancak suçumuzun sabitlenmesi, üzerimize “şikeci” yaftası yapıştırılması durumunda küme düşürülmemeye itiraz etmezsek, takımı ligden kendimiz çekmezsek adaletten bahsedebilir. Bunun haricindeki tavır sahte popülizmdir; Fenerbahçe düşmanlığından öte değildir. Cemal Nalga olayını “ama hazırlık maçıydı” şeklinde savunmak, sahteciliği kabullenmektir. Fenerbahçe taraftarlarına adaleti öğretmek de, ne elit taraftar grubunun site girişinde Trabzonspor’a kutlama mesajı yayınlayıp ertesi gün apar topar kaldıranların; ne de zamanında affa uğrayıp sessiz kalanların haddinedir.

Suç varsa, cezası çekilir. Ancak unutulmasın ki aksi somut, çelişkisiz delillerle ispatlanmadıkça; Fenerbahçe “biz temiziz” diyenlerin hepsinden daha temizdir.

Onur İNAL
#sanasozyinebaharlargelecek

23 Aralık 2011 Cuma

Ağır Ol Nihat Bey!

Aylardır hep bir şeylere tepki gösterdik, birilerine karşı savaştık; onların kuralsızlıklarıyla hem de. Savcı aleyhimizde sürekli olmayan pozisyonlar yarattı, TFF&UEFA ortaklaşa nizamî gollerimizi saymadı, yandaş medya ise mütemadiyen çift daldı. Fakat asıl sert müdahale rakiplerimizden değil, içimizdekilerden geldi. Bizler aylardır adalet isterken, temizliğimizi savunurken, 58. madde konusundaki tavrıyla Cantona tekmesini bize Nihat Özdemir attı.



Bir umut, beklememize rağmen gelmeyen yalanlamalar ve haberlerin ilk ağızdan röportaj halini almasıyla birlikte artık Nihat Özdemir’in küme düşmenin kaldırılmasını istediğini biliyoruz. Ancak anladığım kadarıyla Nihat Bey’in de bilmesi gerekenler var.

Fenerbahçe taraftarları olarak bizler; 3 Temmuz’dan bu yana bize yönelik yapılan haksızlıklara karşı olduğumuz kadar sportif cezaların hafifletilmesine, biz ya da başkası herhangi bir kulübe yönelik pozitif ayrımcılık yapılmasına da karşıyız. Federasyonun alacağı karar her ne olursa olsun; bizim için aslolan kendi vicdanlarımızda yapacağımız değerlendirmedir. Hakkımızda varılacak olası bir “şike” hükmü sevgimizi lekelemez; ancak hüküm “şike” ise cezası bellidir. Fenerbahçe’ye “şikeci” yaftası vuranlar; Fenerbahçe’nin süper ligdeki yokluğuyla oluşacak maddî ve sportif zararlara katlanmak zorundadır. Bir takım ekonomik menfaatler uğruna kamuoyunda oluşturulması muhtemel “Fenerbahçe affedildi” algısı bizler için onur kırıcıdır; amatör kümede oynamaktan bile daha büyük bir cezadır.

Biz Fenerbahçe taraftarları için iki ihtimal vardır. Aklanmak, ya da küme düşmek. Üçüncü bir ihtimali kabul etmek bir yana, aklımıza dahi getirmiyoruz. Ve kamuoyunda af istediğimize yönelik bir algı oluşturan herkesi de reddediyoruz. Nasıl ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamazsa; Fenerbahçe Cumhuriyeti’nde de her koşulda dik duramayanların yeri yoktur. Her ne kadar Nihat Bey demeçlerinde Türk futbolunun geleceğinden dem vursa da; 24 Ağustos akşamı Fenerbahçe’yi gözden çıkarma gafletine düşen Türk futbolunda Fenerbahçe’yi affedecek büyüklükte bir kurum da bulunmamaktadır.

Unutmayın ki; aslolan Nihat Özdemir değil, 10 Temmuz’da köprüye yürüyen 86 yaşındaki ihtiyar delikanlıdır. Fenerbahçe Spor Kulübü kravatlı yöneticilerin değil; çubuklu giyen taraftarındır. Kurulduğu günden bu yana Fenerbahçe halktır, halkın takımıdır.

Onur İNAL
#sanasozyinebaharlargelecek

13 Aralık 2011 Salı

Biz De Sevindik "Ama.."

Mina, gün itibariyle 11 yaşında; ve henüz 1 yaşını geçtiğimiz aylarda dolduran kardeşinden daha şanslı. Büyüyecek, günün birinde soracaklar illâ ki; "En güzel yaş günün hangisiydi?" Muhtemelen bu günü işaret edecek. Çünkü kardeşi Hira'nın ilk yaş gününe cezaevinde olduğu için yetişemeyen babası; O'nun 11. yaş gününde tahliye oldu.




Tayfur Havutçu kavuştu özgürlüğüne; ve Serdal Adalı, Ahmet Ateş, Abdurrahman Yakut, Ümit, İbrahim, İskender ve Korcan; nihayet.. Geç de olsa, kısmen de olsa tecelli etti adalet."Aklanın da gelin" diyenleri katmamakla birlikte, gözü aydın"gerçek" Beşiktaşlı'ların. Gözü aydın tutukluluk sürelerine isyan eden Fenerbahçeli'lerin, Galatasaraylı'ların, Keçiören Belediyesporlu'ların. Gözü aydın masumiyet karinesi diye bir kavramın varlığından haberdar olanların. Yasa değişikliği olmasa, tahliyeler de olmayacaktı ya hani; gözü aydın ruhunu kin bürümüş halde meclisi, Cumhurbaşkanlığı'nı "yasa değişmesin" diye mail yağmuruna tutmayanların. Herkes kavuştu birilerine; kimi kızını kucakladı, kimini anası bağrına bastı.


Akil Beşiktaş taraftarlarını, renk kavgasına girmeyerek adalet peşinde olanları tenzih ederim ama; birkaç satır da Metris önündeki topluluğun "bir kısmına";


Tezahuratlarla karşıladınız Tayfur'u, Adalı'yı, Ahmet Ateş'i; öyle olması da gerekirdi. Peki Aziz Yıldırım'a küfürÜmit Karan ve Korcan'a tepki de neyin nesi? Kafamda birçok soru var sizlerle ilgili. Nasıl bir psikolojik durumdasınız, hangi kafadasınız? Ne geldi küçük yaşlarda başınıza, neler yaşadınız? Topunuz kimin inşaatına kaçtı, ya da bahçesine kaçan topunuzu mu kesti mahallelerinizdeki amcalarınız? Doğuştan mı geliyor ahlakî yönünüzün eksikliği, yoksa çevresel durumların etkisi mi? Nasıl bir kaza sonucu beyninizin büyük bölümünü kullanamaz hale geldiniz, "adamlık" kavramı zaten yakınınızdan geçmez, peki nasıl bu derece insanlıktan çıktınız? İnsan değilsiniz, onu anladık da mantıksızlığınızın farkında mısınız? "Aklanın da gelin" dediniz,"henüz" aklanmasalar da geldiler, bağrınıza bastınız. Kıvırdınız mı, yoksa tahliyeyi beraat mi sandınız?


Dedim ya, derdi "adalet" olanlara değil sözüm, bu rezillikleri yapanlara. Ve aralarında varsa bu yazıyı okuyan; "Sen nasıl bizim adamlığımızı sorgularsın" demesin sakın; sorgularım. Kendimde bu hakkı görürüm; adamlığını da, varsa karakterini de hesaplarım. Ben, olayı renge göre değerlendirenlerden değilim çünkü; adaleti arayanlardanım. "Suçlu kimse cezasını çeksin" diyenlerden, Avrasya Maratonu günü Yıldız Yokuşu'nda Tayfur Havutçu'ya tezahurat yapanlardanım. Hadi Aziz Yıldırım'ı, Ümit Karan'ı geçtim, geçemem ya.. Empati kurarım; kendimi, yaşıtım olan Korcan'ın yerine koyarım. Özgürlüğe kavuşmanın sevinci içerisindeyken,toptan müzayedeye çıkarsalar 5 kuruş etmeyecek adamcıkların gösterdiği tepkinin hüznünü yaşarım.




Ben, Fenerbahçeli'yim. Başkanıma küfreden haysiyetsizlere rağmen ortak olurum tahliyelerin sevincine. Aslında biraz da içim buruktur, yöneticilerim tahliye edilmedi diye. Yasa değişikliğinin çete vs. örgütlü suçları kapsamadığını bildiğim ve İddianame'de"Aziz Yıldırım'a bağlı suç örgütü" ibaresine çokça rastladığım halde bir umuttur benimki de. Bile bile ladestir biraz da, çünkü ben de o örgütün içindeyim.


Fenerbahçeli'yim ben; Türkiye'nin en büyük sivil toplum örgütünün üyesiyim.


Onur İNAL
#sanasozyinebaharlargelecek


https://twitter.com/#!/pikuee

11 Aralık 2011 Pazar

Af Değil, Aklanmak İstiyoruz

Aşağıdaki metin; son günlerde Nihat Özdemir'in federasyon talimatnamesindeki küme düşme cezasının kaldırılmasına yönelik girişimlerde bulunduğu iddiaları nedeniyle Fenerbahçe Spor Kulübü'ne gönderilmiştir;


E-Mail adresi; editor@fenerbahce.org


Sayın Yetkili;

Son 2 gündür çeşitli medya organlarında "Küme Düşmek Kaldırılsın" başlıklı haberler yayınlanmaktadır. Haberlerin içeriğine göre Kulüpler Birliği toplantısında, şike iddianamesinde adı geçen 7 süper lig kulübünün; Fenerbahçe Başkanvekili Nihat Özdemir önderliğinde TFF talimatnamesinin "Müsabaka sonucunu etkileme" konulu 58. maddesi için değişiklik talebinde bulunarak küme düşme cezasının kaldırılmasını istedikleri belirtilmektedir.

Öncelikle; Fenerbahçe taraftarları olarak bu tür haberlerde doğrudan medyadaki yayınlara inanmak yerine kulüp olarak resmî siteden yapacağınız kurumsal açıklamaları beklediğimizi; ancak haberin doğru olması durumunda ise bu konuda büyük rahatsızlık duyacağımızı bilmenizi isteriz. Çünkü haberin içeriğinde hangi durumlar için değişiklik talebinde bulunulduğunun belirtilmemesi nedeniyle; "şike" cezasının sabit bırakılarak "şike teşebbüsü" ve "teşvik primi" maddeleri için yapılacak değişikliklerle iddianamede bahsi geçen diğer kulüplere haksız menfaatler sağlanabileceği endişesi içerisindeyiz. Ayrıca küme düşme cezasının "şike"yi de kapsaması halinde, en başta biz Fenerbahçe taraftarlarının adalet duygusu zedelenecektir.

Bizler, 3 Temmuz'dan bu yana Fenerbahçe'ye karşı yapılan haksızlıkların karşısında olduğumuz kadar, sportif cezaların hafifletilmesine de karşıyız. Türkiye Futbol Federasyonu'nun alacağı karar ne olursa olsun; taraftarlar olarak bizim için aslolan kendi vicdanlarımızda yapacağımız değerlendirmedir. Sportif alandaki yargı bittiğinde; "Fenerbahçe şike yapmıştır" hükmü verilmesinden çok; "Şikeci" yaftası vurulduğu, onurumuz zedelendiği halde; başta yayıncı kuruluşun çıkarları olmak üzere bir takım ekonomik menfaatler uğruna yapılacak talimatname değişiklikleriyle küme düşürülmememiz, bizleri manevi olarak daha çok yaralayacaktır. Federasyonun hakkımızda varacağı olası bir "şike" hükmü bizlerin sevgisini lekelemez. Ancak 104 yıllık tarihe sahip bir camiaya "şikeci" yaftası vuranlar; talimatname gereği mevcut cezayı uygulayarak, Fenerbahçe'nin Süper Lig'de yokluğuyla oluşacak maddi ve sportif zararlara katlanmak zorundadır. Küme düşmek, bizler için sorun olmamakla birlikte kamuoyunda oluşturulacak "Fenerbahçe şike yaptı, ancak affedildi, küme düşürülmedi"şeklindeki bir algı bizler için amatör kümede oynamaktan bile daha büyük bir cezadır.

Tüm bunlardan yola çıkarak özetle; biz Fenerbahçe taraftarları için iki ihtimal vardır.Aklanmak, ya da küme düşmek. Üçüncü bir ihtimali kabul etmek bir yana, aklımıza dahi getirmiyoruz. Türkiye'de hiçbir sportif kurum Fenerbahçe'nin üzerinde olmadığı gibi; Fenerbahçe'yi affetme büyüklüğüne de sahip değildir.

Siz sayın yöneticilerin; Fenerbahçe'yi bu kadar küçültecek girişimlere öncülük ve iştirak etmenizi kabullenmeyeceğimizin farkında olduğunuzu biliyoruz. Sosyal medyada bu konuda yapılan yorumlar da kulüpten ivedilikle yapılacak bir açıklamanın beklentisine işarettir. Bu nedenle en kısa sürede söz konusu haberlerle ilgili resmî siteden yalanlama-açıklama türünde yayınlayacağınız bir metinle durumu açıklığa kavuşturmanızı rica ediyor ve sabırsızlıkla bekliyoruz.


Onur İNAL
Münferit Fenerbahçe Taraftarı

#sanasozyinebaharlargelecek

8 Aralık 2011 Perşembe

Ara Sıra, Bazı Bazı..

Neredeyse 24 saat geçti maçın üzerinden, ve etkileri de sönmek üzere. Yok, hayır; kimseye laf çarpma niyetim yok. Hatta, Fenerbahçe komplekslerini Aziz Yıldırım üzerinden açık ederek bel altı vuranlar ve soruşturmadan pay çıkaran yöneticiler de kısmetse başka bir yazının konusu. "Alt tarafı bir Galatasaray maçıydı" şeklinde rakibimi küçümseyen ya da mağlubiyeti sindiremeyen bir tutumda da değilim. Gel gelelim canımı da sıkmıyorum işin gerçeği, sıkamıyorum. "Sağlık olsun" diyorum.



Çünkü çoğumuz biliyorduk ki, Galatasaray'a günün birinde yenilecektik, kendimizi çoktan hazırlamıştık bu sonuca. "Her şeyin bir sonu vardır" dedik, maç esnasında gerilsek de maç sonunda üzülmedik bu sayede. 1319 gün sonra yenilmiş olmamızı kendi açımızdan eğlenceye dönüştürdük bir yerde. 18 yıl sonra, ligdeki bir Galatasaray karşılaşmasında 2'den fazla gol yemiş olduğumuzu öğrendik istatistik sayfalarından, gülümsetti. "Züğürt tesellisi" gibi gelebilir bunlar, o şekilde yorumlayana ne desek az, ama Fenerbahçe sayesinde kazandıklarımızı değerlendirmekten ötesi değildir. Özellikle derbi statüsündeki karşılaşmalarda, "yenilmez" bir görüntü çizen takımı sayesinde, günün birinde aldığı bir yenilgide dahi mizahî kareler yakalayabilmektir. Derbi sonrası geyiklerini somurtarak, öfkelenerek okumak yerine o geyiklere katılabilmek, günü keyifli geçirebilmektir.

Galibiyete ihtiyacımız vardı, evet. Fakat mevzu puan değil. Play-off nedeniyle ufak tefek puan farklarının zaten bir şeyin göstergesi olmadığı bu sistemde, tüm sermayemiz alın terimiz.Gidenlerle, sakatlarla zayıflayan kadroyu, hırsla güçlendirmektir bu seneki derdimiz. Her zaman yetmeyebilir, ve hırsın biraz da iyi futbolla birleşmesi gerekir. Olmadı, geçti bitti. Söylenecek çok söz, eleştirilecek çok hata var, evet. Ama dedik ya, zamanı değil, senesi değil.



Şimdi kızma değil, destek zamanı; bir yenilginin dünyanın sonu olmadığını bilerek, rövanşı haftaya Kadıköy'deymiş gibi. Şimdi sinme değil, isyan zamanı; sanki bugün 10 Temmuz'muş da köprüye yürüyormuşuz gibi. Şimdi baş eğme değil, dik durma zamanı; Galatasaray 3-0 öndeyken yakın çekimde gösterilen Volkan'ın durduğu gibi. Şimdi dağılma değil, kenetlenme zamanı; maç öncesi galibiyet yemini ederken, Alex'in, Cristian'ın bileğini sımsıkı tuttuğu gibi.

Yenilgi futbolun doğasında vardır; ama şimdi her zamankinden daha fazla Fenerbahçe zamanı;

Eski, güzel günlerdeki gibi..



Onur İNAL
#sanasozyinebaharlargelecek


https://twitter.com/#!/pikuee

1 Aralık 2011 Perşembe

Sadece Tezahurat Mı Sandın Lütfü'cüğüm?

Öncelikle başlıktaki "Lütfü" tabiri şahsi hitap değil, tüm federasyon içindir. Sadece Lütfi Arıboğan'a sarmayacağım. "Pierre Cornu'ya hakkımızda yanlış beyanatlar verdi, bizi UEFA'ya şikayet etti." de demeyeceğim. UEFA'ya göre bizim "şikeci" olduğumuzu kendilerine bizzat iletenler Lütfi Arıboğan ve İlhan Helvacı; evet. Kızıyoruz, tepki gösteriyoruz, evet. İnkâr ediyorlar; Pierre Cornu'ya, dolayısıyla UEFA'ya "yalancı" diyorlar; bilemeyiz. Fakat bir tarafın kesinlikle yalan söylediği kısmında sanırım hemfikiriz. Yani yalan söyleyen taraf henüz belirsiz. Kimin suçlu olduğu henüz CAS tarafından tescillenmedi.

Ancak ortaya çıkan tablo, Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ne katılımının engellenmesinde yaşanan hukuksuzluğun açık göstergesi. Davalı konumundaki iki kurum; Türkiye Futbol Federasyonu ve UEFA; savunmalarını Fenerbahçe'ye karşı bir takım belgeler öne sürerek değil, birbirlerini suçlayarak yapıyor. 



Fenerbahçe CAS'a "Şampiyonlar Ligi'nden haksız yere men edildik, sorumlusu TFF ve UEFA'dır" diyor. TFF; "Biz men etmedik, UEFA talimatıdır" diyerek kendisini savunuyor. UEFA ise "Ülke federasyonundan gelen bilgiyle karar verdik" diyerek topu TFF'ye atıyor. Burada asıl önemli olan nokta şu ki; ne UEFA, ne de TFF savunmalarında "Fenerbahçe "suçludur", o nedenle men ettik" diyemiyor. Yani, her iki kurumun da kazanamayacağı net; sadece kaybeden taraf olmamak için ikisi de birbirini suçluyor.

Çünkü haklı taraf belli; "davacı" konumundaki Fenerbahçe'nin karşısında TFF ve UEFA'nın bu tavırları tam olarak; "Evet, ortada bir haksızlık var, ancak biz yapmadık" demektir. Hukuksuzluğun en büyük ispatı, acziyet halinin göstergesidir. Biri ülkemizde; diğeri ise Avrupa genelinde futbolun patronluğunu yapan 2 kurumun; Fenerbahçe karşısında amiyane tabirle "çatır çatır" hesap vermesidir. Vakit, "Temiz olsaydınız Şampiyonlar Ligi'nden men edilmezdiniz" diyerek Fenerbahçe kompleksleriyle cahilce konuşmaya itilenlerin girdikleri bataklıkta sakin kafayla düşünme vaktidir.



Uzun bir mücadeledeyiz, ve bu sadece ilk round. "Kazandık" diyemesek de gerçek şu ki öndeyiz. Yüzlerce kez söyledik, sadece "adalet" peşindeyiz. Adil yargı istiyoruz. Suçluluğumuz ispatlandığı halde maddi kaygılar uğruna bizi küme düşürmezlerse; en büyük savaşı yine biz veririz. Temizliğimize güvenerek, kendi irademizle gitmek istediğimiz Avrupa yolunda "Sen düşünemezsin" diyerek tası kafamıza vurdu ya Lütfü; farkında değil, bu filmde bu sahneden sonra hakiki Tosun Paşa da biziz.

Hiçbir şey bitmedi, daha yeni başlıyor. Ancak 3 Temmuz'dan beri, medya yüklendi, TFF yüklendi, UEFA yüklendi, önemli futbolcularımız gitti. Buna rağmen ligde lideriz, CAS'taki davada da bir adım öndeyiz; yani dimdik ayaktayız.

"Fener'le kimse başa çıkamaz" demiştik ya hani;

Siz sadece tezahurat mı sandınız?

Onur İNAL
#sanasozyinebaharlargelecek


https://twitter.com/#!/pikuee