Türk halkı olarak senelerdir milli takımı eleştiriyoruz. Hocayı eleştiriyoruz, kadroyu eleştiriyoruz, dizilişi eleştiriyoruz. Son 10 yılda 2003 Konfederasyon Kupası'nı saymazsak katıldığımız uluslararası turnuva sayısının 2 olması da bir yerde bu eleştirilerin haklılığını gösteriyor. Eleştiriler haklı fakat eleştirinin türü genellikle oynadığımız karşılaşmaya göre farklılık gösteriyor. Sorun kimi maçta bireysel, kimi maçta taktiksel. Ancak tüm bunların ötesinde, maçtan maça farklılık göstermeyen; genele sirayet eden ve en çok eleştirmemiz gereken unsuru da ufak detaylara takılmamız nedeniyle unutuyoruz.
En bilinen örneklerden yola çıkmak gerekirse; Almanya ve İspanya'nın ortak özellikleri nedir? Özellikle son 4 yılda; sürekli kafaya oynamalarının başlıca nedeni bireysel yetenekler yahut antrenörlerinin dünya standartlarının üzerinde olması mıdır? Eğer öyleyse; 2010 Dünya Kupası kadrosunun hücum hattında Messi, Tevez, Agüero, Higuain, Milito gibi isimleri barındıran Arjantin'in çeyrek finalde Almanya'ya gol bile atamadan elenmesi; ya da teknik patronluğunu Jose Mourinho'nun yaptığı Real Madrid'in; son yılların Barcelona'sı karşısında bir türlü tutunamamasını ne ile açıklayabiliriz?
Sadece Almanya, İspanya ya da Barcelona değil; Avrupa liglerinde yer alan çoğu takımın oynadığı futbol; kendi aralarındaki maçlarda her zaman olmasa da Avrupa arenasında rakibimiz olduklarında kendilerine gıpta ile bakmamızı sağlamıyor mu? Misâl; Arsenal'i 2008-2009 Şampiyonlar Ligi sezonunda Şükrü Saracoğlu Stadı'nda aldıkları 5-1'lik galibiyetten sonra Fenerbahçe taraftarlarına alkışlatan neydi?
Yazının başından bu yana sorduğumuz bütün soruların cevabı tek kelimelik aslında; "sistem". Bizim Türk futbol severler olarak herhangi bir Avrupa takımının maçını izlediğimizde en çok kullandığımız kalıp amiyane tabirle "Adamlar tık-tık oynuyorlar abi"dir. Çünkü en çok ilgimizi çeken şey saha içerisindeki hızları, paslaşmaları ve kimin nerede duracağını bilmesi; kimsenin sırıtmıyor olmasıdır. Bu da altyapı eğitiminden, erken yaşta futbolun gereklerinin öğrenilmesinden ve uygulanma becerisinden gelir. Arda Turan'ın Nisan 2010'da Tam Saha dergisine verdiği röportajda altyapı sistemini eleştirirken kullandığı "Bana hiç kimse 4-4-2'yi anlatmadı." şeklindeki ifade de Türk altyapı sisteminin halini özetleyebilecek en net örneklerden biridir.
Biz, Dünya Kupası 3.lüğü yaşadığımız Şenol Güneş'le Letonya'ya elendik, Ersun Yanal'la başarısız olduk. Fatih Terim'le Euro 2008'de yarı final gördükten sonra 2010 Dünya Kupası'na gidemedik. Şimdi bir kısmımız Guus Hiddink'i beğenmezken diğer bir kısmımız da suçu Oğuz Çetin'de buluyor. Ancak mesele ne Terim, ne Oğuz, ne de Hiddink. Sorun ne Volkan'ın ceza sahası dışından gol yemesi, ne Servet ve Gökhan Zan'ın yavaşlığı, ne de Mehmet Topuz'un, Necip'in milli takım kadrosuna alınmaması.
Biz, kulüp bazındaki altyapı sorunlarından kaynaklanan sistemsizlik nedeniyle en yetenekli oyuncularının dahi topu aldığı anda hızlı şekilde değerlendiremediği, ya da bunu karşılaşmanın geneline yansıtamadığı bir futbol karakterine sahibiz. "Tık-tık" oynayamıyoruz; hep "fırfır" yapıyoruz. Bunun meyvesini de milli düzeyde her 3 turnuvadan 2'sini kaçırarak, 1'ine ise katılırken 9 doğurarak alıyoruz.
Son birkaç turnuvanın eleme gruplarında bizim açımızdan olan biten hiç değişmedi ve biz "fırfır" yapmaya devam ettikçe de değişmeyecek. Yani teknik direktörümüz kim olursa olsun ve kadroya hangi oyuncular alınırsa alınsın; biz yine grupta seri başı konumunda olan takıma her 2 maçta yenileceğiz. Yine grubun en zayıf 2 takımından birine içerde-dışarıda fark atıp diğerinden ya güçlükle puan alıp ya da puansız döneceğiz. Ve yine Belçika-Norveç ayarındaki takımlarla çekişerek bir ihtimal o da güçlükle 2. olacak ve baraj maçına kalacağız. Hans; formalite amaçlı olduğunun bilincinde olarak takımının son maçını keyif yaparak izleyecek; bizim ise her zamanki gibi yine kritik 90 dakikalarımız olacak, ya da kaderimizi başkaları tayin edecek.
Sonuç olarak, teknik direktör değişikliği ya da kadro rotasyonları anlık çözümlerdir. Hiddink'in görevine son veririz, yarın Capello'yu, Mourinho'yu getiririz; ancak sistemsel sıkıntıyı çözemediğimiz takdirde öbür gün onları da küfür ederek göndeririz. Taraftar olarak detay eleştirileriyle anlık çözümlerin değil; genel eleştirilerle kalıcı çözümlerin peşine düştüğümüz bir futbol algısı dileğiyle;
"fırfır"sız kalın.
Onur İNAL
#sanasozyinebaharlargelecek
http://twitter.com/#!/pikuee
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder