26 Şubat 2012 Pazar

FM'de Kupa Alıp Aykut Hoca'ya Sallamak..

“Özer neden oynuyor?”
“Mehmet Topuz’un orada işi ne?”
“Ziegler’in yerine Özgür Çek oynasın.”
“Stoch nasıl oyundan alınır?”

Tepkiler genellikle benzer; kimi zaman ise ortak noktada buluşmak imkânsız. Kimi zaman ilk 11’i beğenmez, kimi zaman da değişikliklere takarız. Her şeyden sorumlu tutmak var bir de kadro haricinde. Verdiği hatalı paslar için mi, yoksa yatarak müdahale etmediği için mi kızacağız?

Hepsine eyvallah. Eleştiriye eyvallah, siteme eyvallah, serzenişe eyvallah. Kökten karşı olanlar var bir de. Konuyu hatalardan ziyade meslekî açıdan ele alıp “Hoca değil” yorumunda bulunanlar. Tepki göstermek gereksiz, aksine. Düşündüğümüzde zaten farkediyoruz Aykut Kocaman’ın hoca olmadığını. Ağabey, baba, basın sözcüsü, psikolog, taraftar ve direnişin sembolü, ne derseniz deyin. Biliyoruz bu sezon teknik direktörlükten başka her şeyi yaptığı için saçlarının ağardığını.



Peki eleştirinin, beğenmemenin ötesinde hakaret edeni ne yapacağız? Hatalarını hepimiz eleştiririz ancak küfredecek kadar insanlıktan çıkanı muhatap mı alacağız? FM oynarken 2 oyuncunuz sakatlansa şevkiniz kırılır, “ne yapacağım” diye kara kara düşünmeye başlarsınız. Oyuncuyu da geçtim; sakat bir sisteme karşı dik duran bir adama “Fenerbahçeli’yim” diyen küfrederse diğerlerine ne anlatacağız?

Konuşmak her zaman kolay da; hayatınızda kaç kere federasyon başkanının suratına karşı “Bizi küme düşürün” dedikten sonra takımın başında maça çıktınız?

Takım farka gittiğinde coşarsınız, peki kaç kere 4. golden sonra saha kenarında “atıyoruz ama boşa mı gidecek bunlar” diye düşüncelere daldınız?

Taraftar olarak hepimiz kahrolduk. Ama ya tüm sezonu elindeki kadroya ve Şampiyonlar Ligi’ne göre planlamış bir hoca olsaydınız 24 Ağustos gecesi ne yapardınız?



Ruhsuzluğa kızın, ama en azından bu sene sakin olun ve taktik dehası kimliklerinizi, antrenörlük diplomalarınızı yavaşça yere bırakın. Futbolcuların mücadelesizliğini “bu mudur onur mücadelesi” diye eleştirin, ama “onur mücadelesi” üzerinden Aykut Hoca’ya sallamayın.

Çünkü Fenerbahçeli olmak, Aykut Kocaman’ın sıradan bir sözleşmeli personel değil; içimizden biri olduğunun farkına varmaktır.

Takım deplasmanda yenilgiye dayalı serîlere başlasa da en az O’nun kadar dik durmaktır.

Acıyla yoğruluyoruz, özgürlüğümüze kastedenlere, arkamızdan gaz bombası fırlatanlara, sürekli puan kaybeden takıma rağmen sabırlı olmaktır.

Ve Fenerbahçeli olmak; sadece galibiyetlerden sonra “Nasıl Koydu Aykut Kocaman” tezahuratıyla eğlenmek değil; 3 Temmuz’dan bu yana herkese koyan adama sahip çıkmaktır.


Onur İNAL
#sanasozyinebaharlargelecek

3 yorum: