16 Mart 2011 Çarşamba

Fenerbahçe'li Gözüyle Ali Sami Yen Vedası..

Ali Sami Yen Stadı.. Ezelî rakibimin mabedi; kutsalı bir yerde. Aslında beni ilgilendirmemesi gereken bir konu, pek de umursamamam gereken bir mekan. Ancak içimde beni bu konuda birkaç satır karalamaya iten bir şeyler var.

Neydi Ali Sami Yen stadı bizlere, yani Fenerbahçe'lilere göre? Kıvırmak yok, açık açık yazalım. Beğenmediğimiz; yetersiz bulduğumuz, ufak bir harf oyunuyla halı saha benzetmesi yaptığımız köhne bir stad. Saraçoğlu'yla karşılaştırdığımızda tam bir facia. İşe endüstriyel futbolun penceresinden bakarsak hala da öyle orası bizler için. Ve belki az da olsa bir kısım Galatasaray taraftarı için. Ama bu yazıda endüstriyel pencereden bakmak yok; amatörce sevmeler var, taraftarlık var, ve aşk var. Ve ben bu yazıda rakibimin aşkını, tutkusunu ve bu staddan ayrılacağı için yaşayacağı üzüntüyü elimden geldiğince anlamaya çalışacağım.

Şükrü Saraçoğlu Stadı'na ilk gittiğim günü hatırlıyorum. Bir Gençlerbirliği maçıydı; lisedeydim. Yatılı okuldan izne gelmiştim. İçim kıpır kıpırdı; çünkü hep televizyondan izlediğim, hayran olduğum, tutkuyla bağlandığım formayı canlı canlı izleyecektim. Kapıdaki polis aramasını; bilet kontrolünü vs. sorunsuz geçtikten sonra stada girdim ve Migros tribününün merdivenlerinden çıkmaya başladım. Basamakları bitirdim; kafamı kaldırıp karşıma baktığım anda alt ve üst tribünlerin arasındaki boşluktan yeşili gördüm. O an benim için zaman durdu. 1-2 dk. orada durup seyrettim. Ardından tribüne çıktığımda gördüğüm manzarada tüylerimin diken diken olduğunu hatırlıyorum ki yazarken dahi kanım kaynıyor.

Şimdi ben konu Ali Sami Yen'ken neden bunları yazdım? Anlatmak istediğim şu; ben benim Fenerbahçe'yi sevdiğim kadar Galatasaray'ı seven insanların o stada hangi gözle baktıklarını anlıyorum. Kaldı ki ben tribüne her maç giden, kombinesi olan biri de değilim. Elim yettiğince işte.. Ancak insanın kendisini bir yere ait hissetmesinin nasıl bir şey olduğunu iyi biliyorum.

Biliyorum ki orası beton bir yapıdan ibaret değil onlar için. Genelde 2 haftada bir görebildiğin sevgilinle buluştuğun yer gibi işte. Hani çoğumuzun böyle sabit mekanları vardır ya bir hevesle gittiğimiz. O misâl. Orada çok güzel şeyler yaşamışızdır; belki de aşkımızı orada itiraf etmişizdir. Ve bir sebepten dolayı orası kapandığında üzüntü duyarız. Hatırası vardır çünkü.

Ve işte ben biliyorum ki Galatasaray taraftarı için Galatasaray bir sevgiliyse; Ali Sami Yen Stadı da sevgiliyle buluşulan "O ağacın altı"dır; bilmem neredeki simit sarayıdır ya da 2 sokak aşağıdaki parktır belki de. Eğer o mekândaki unutulmayacak anı ilan-ı aşk, evlilik teklifi ya da ilk öpücükse bunun Ali Sami Yen'deki karşılığı Real Madrid, Manchester United ya da belki de bir Fenerbahçe galibiyetidir.

Ve ayrılık zamanının burukluğu. Kendimle başbaşa kaldığımda düşünüyorum. Nice zaferler, sevinçler, kederlerin yaşandığı yerden ayrılacak olmak; dahası oranın yıkılacağını bilmek. Genç olanların ileride çocuklarına "İşte bizim mabedimiz burasıydı" deyip gösteremeyecek olmaları.. Bülent Korkmaz'ı artık daha da fazla özleyecekler belki de; Hakan Şükür'ü düşünüp iç çekecekler.. Yeni stad sevincinin yanında acıtan ayrıntılar olsa gerek bunlar.

Sanırım artık bir şekilde bağlamalı ve yazıyı sonlandırmalıyım. Galatasaray penceresinden bu kadar fazla bakmak benim için pek de iyi bir şey olmasa gerek..=) Saçmalamışsam kusuruma bakmayın; elimden geldiğince içimden geçenleri aktarmaya çalıştım. Tam anlamıyla ifade de edemedim gerçi ama en basit haliyle de olsa derdimi anlatabildiysem ne alâ..

Son olarak bu stad mevzusunun benim için en özet hali şudur;

Endüstriyel Futbol 1-0 Romantizm

Saygılarımla..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder